Yaşlanan Sinir Sistemi

Yaşlılıkta görülen yapısal değişiklikler genel olarak nöronal kayıplar, dendritlerde ve dendritik çıkıntılarda gözlemlenen kayıplar, sinaptik duyarlılığın azalması ve vasküler lezyonlarda artışla seyretmektedir. Bunun yanında biyokimyasal değişiklikler nörotransmiter dengesizliği, membran yapısındaki değişikliklere bağlı kayıplar, hücrelerin kendi içerisinde ve sinyalleşmesinde görülen kayıplar olarak özetlenebilir. Nörotropik değişiklikler duyusal ve motor kayıplarla birlikte yaşlının fonksiyonelliğini azaltan önemli etkilerde bulunur. Tüm bu faktörlerle ilişkili olarak ve ekstrensek etkenlerle (endokrin değişimler, ilaç yan etkileri, psikososyal stres, beslenme, yaşam alanı vb.) sirkadiyen ritm değişiklikleri ve EEG değişiklikleri, kognitif kayıplar,nörolojik ve psikiyatrik patolojilerin görülme sıklığında artış ve sonuç olarak bozulmuş homeostaz gözlemlenebilmektedir (Timiras & Maletta, 2007).

Beyin ağırlığı özellikle demans hastası bireylerde azalmaktadır. Bu etki özellikle kortikal bölgede yoğundur. Bu etkinin ölçümlenmesinin yanında entelektüel kapasitesinin sadece beyin ağırlığı ile ilişkili olmadığı, aynı zamanda sinaptik bağların sayısı ve plastisiteyi güçlendirmeye dayalı müdahalelere de bağlı olduğu unutulmamalıdır.

Yetişkin insan beyni yaklaşık 1012 nöron ve bunun 10 ila 15 katı glial hücre içerir. Her bir nöronun ortalama olarak 10.000 (birkaç binden 100.000’e kadar) bağlantısı vardır. Sinir sistemi, iç ve dış çevre ile doğrudan iletişimdedir ve bu iki ortam arasındaki aracı olmaya dayanan temel rolünü bu çok sayıda bağlantı sayesinde yerine getirir. Merkezi sinir sistemi hücreleri, nöronları ve glial ve endotel hücrelerini içerir. Yaşlanma süreçleri ise öncelikle anlamlı düzeyde nöron kaybı ile etkiler. Serebral korteksin bazı bölgelerinde ve serebellumda, nöronların sayısı, yaşam boyunca büyük ölçüde değişmeden kalır (Sjöbek vd., 1999: 365). Kayıpların meydana gelebileceği diğer alanlar, lokus seruleus (katekolaminerjik nöronlar), substantia nigra (dopaminerjik nöronlar), Meynert’in çekirdek bazalisi ve hipokampustur (kolinerjik nöronlar). Tüm beyin bölgelerinde, nöron kaybı, mevcut nöronların fazlalığına kıyasla ılımlı görünmektedir. Olası nöron kaybının aksine, çoğu bölgede yaşlanma ile birlikte glial hücrelerin sayısı artar ve bu artış veya glioz, esas olarak nöroglial hücreleri (nöronlarla aynı embriyonik ektodermik kökenli) içerir. Gliosis yaşlılıkta da devam eder ve nöronal fonksiyonu ve plastisiteyi koruyan telafi edici yanıtların bir parçası olarak kabul edilir. Mikroglia hücrelerinin sayısı bağışıklık sisteminin bir parçası da olmalarından ötürü hücre sayısının arttığı iltihaplanma durumu dışında, esasen değişmeden kalır (Sjöbek vd., 1999: 365).

Nöronal ağların normal organizasyonu birçok sağlıklı yaşlıda korunur, ancak bazı yaşlı bireyler için dendritlerin ve dendritik dikenlerin sayısı azaltılabilir. Genç bireylerin korteksinde dendritik dikenler açısından zengin büyük piramidal hücreler gözlemlenirken yaşlı kişilerde bu görünüme rastlanamamaktadır (Scheibel vd., 1975). Dendritler, nöronların reseptör membranları olarak işlev görür; uyarıcı veya inhibitör aktivite bölgelerini temsil eder. Her dendrit üzerinde küçük ve çok sayıda olan dendritik dikenler, bu aktiviteyi güçlendirir ve bunu yaparak, bilgi depolamanın indüksiyonuna hizmet edebilecek sinaptik kalsiyum taşınmasındaki artışları kontrol eder. Dendritlerin ve dikenlerin kaybı, nöronal izolasyona ve nöronlar arası iletişimin başarısız olmasına neden olur. Dendritlerin azalmasıyla sinapslar kaybolur, nörotransmisyon değişir ve sinir sistemi içindeki ve dışındaki iletişim bozulur. Bununla birlikte, beynin plastisitesinin kalıcılığını daha da yansıtan, yetmişli yaşlarda insanlarda, dendritik büyüme yoğunluğunun ve bireysel dendritlerin uzunluğunun farklı beyin bölgelerinde – serebral korteks dahil – ortaya çıkabileceği de bilinmektedir (Flood & Coleman, 1990: 440). Demans hastalarında bu kayıplar çok daha belirgindir.

Sinaptik bileşenlerdeki (zar, kesecikler ve granüller) değişiklikler çeşitli şekillerde rapor edilmiştir. Bir nöron kaybını izleyen “reaktif sinaptogenez” veya aksonal filizlenme tamamen kaybolmaz, yaşlanmayla birlikte azalır (Coteman, 1999). Buna ek olarak nöral devrelerin bozulmasına, demiyelinizasyona, aksonal şişmeye ve nörofilamentlerin ve nörotübüllerin sayısındaki değişikliklere katkıda bulunabilecek aksonlardaki değişiklikler de göze çarpmaktadır.

Hücresel bazdaki patolojik değişiklikler şu şekilde özetlenebilir (Coteman, 1999):

  • Lipofuksin, melanin, Lewy cisimcikleri ve nörofibriler ve amiloid proteinler gibi anormal kapanımların hücre içi birikimi
  • Kan damarlarının yırtılması veya tıkanması sonucu hem orajlara ve enfarktlara (felçler) neden olabilen vasküler (aterosklerotik) değişiklikler.
  • Nörotik plaklar ve serebral kan damarlarında anormal amiloid proteinlerinin hücre dışı birikimine sebep ola ubikitin, hiperfosforile tau proteinleri ve diğer anormal proteinler

Amiloid plaklar sadece sinir sisteminde görülmemektedir. Senil kardiyak amiloidoz, 90 yaş ve üzerindeki kişilerin kalplerinin% 65’inde mevcuttur. Amiloidin kardiyak fokal birikintilerinin çok az fonksiyonel sonucu vardır, ancak yaygın dağılım konjestif kalp yetmezliği ve fibrilasyon ile ilişkilidir. Diğer formlar yaşlı akciğerlerde, karaciğerde, böbreklerde ve genel olarak yaşlanmış veya hasar görmüş dokularda bulunur. Amiloidin kökeni, birikimi ve toksisitesi ile ilgili tartışmalar halen devam etmektedir (Timiras & Maletta, 2007: 78).

Sinir sisteminin yaşlanmasının en çok çalışılan yönlerinden biri, sinapstaki nörotransmiter değişikliklerine dayanan biyokimyasal değişiklikleri de içerir. Sağlıklı yaşlılarda, nörotransmiter seviyeleri ve sayısı ve reseptörlerinin afinitesi ve metabolik enzimlerinin aktivitesi, spesifik beyin yapıları ve bireysel nörotransmiter sistemleriyle sınırlı ılımlı değişikliklere uğrar. Bununla birlikte bazı hastalıklarda nörotransmiterlerin kaybı ile anormal beyin fonksiyonu arasında kesin bir ilişki vardır (Berchtold, 2005: 860). Örneğin, nigrostriatal yoldaki dopamin (DA) eksikliği Parkinson hastalığı ile ilişkilidir ve Meynert çekirdeğindeki asetilkolin (ACh) eksikliği Alzheimer hastalığı ile ilişkilidir. Genel olarak, iki önemli değişiklik kaydedilmiştir: serotonin konsantrasyonları, çok ileri yaşlara dek değişmeden kalırken NE ve DA konsantrasyonları, nispeten daha az ileri yaşlardan başlayarak kademeli olarak azaldı. Böylece yaşlanan sıçan beyninde serotoninin katekolaminlere oranı giderek artmaktadır (Berchtold, 2005: 860)..

  • Beynin hücre içi ve dışı su içeriği azalırken elektrolit dağılımı değişmeden kalır.
  • Protein içeriği ve sentezinde bölgesel azalma ve yavaşlayan yapım-yıkım dengesi gözlemlenir.
  • Proteinlerin artmış oksidasyonu ve bunların sonucunda oluşan glikosilasyon, RNA moleküllerinin karmaşıklığında bir artış, DNA içeriğinde bir artış (belki de glioz ile ilgili) veya hiç değişiklik ve intranöronal protein birikimi ile ilişkilidir. (NFT’ler gibi)
  • Azalmış lipid sentezi lipid substratlarının yapısındaki artan varyasyona bağlı olarak azalmış membran fosfolipidlerinin sentezine sebep olur ve bu duru membran lipidlerindeki değişiklikler, membran akışkanlığını ve dolayısıyla sinir iletimini ve reseptör bağlanmasını değiştirir.
  • Ateroskleroz ve kalp debisinde azalma ile ilgili olan ve serebral kan akışında progresif bir azalma ve buna karşılık gelen oksijen alımında, glikoz kullanımında ve dolayısıyla enerji metabolizmasında bir azalma ile karakterize edilen dolaşım değişikliklere sebep olur ve sinir sistemini etkiler.

Nöropatolojinin yokluğunda yaşlanan beynin enerji metabolizmasının göreceli stabilitesini Alzheimer gibi dejeneratif hastalıklardan etkilenen yaşlı beyinde meydana gelen değişimle karşılaştıran çalışmalar Alzheimerlı kişilerin beyinlerinde oksidize glukoz ve oksijen adenosin trifosfatın serebral oluşum oranındaki azalmayı Alzheimer’ın ilerleyen evrelerinde belirginleşecek şekilde ölçümlemiştir. Bu açıdan patolojilerin görüldüğü beyin yapısında genel olarak şu değişimler gözlemlenir (Lewis vd., 2001):

  • Bölgesel hipometabolizma
  • Oksidatif stres
  • Glikoz-yağ asidi döngüsündeki değişiklikler.

Arteriyel vasküler sistemde yaygın olarak görülen aterosklerotik lezyonlara bağlı olarak beyin dolaşım değişiklikleri meydana gelebilir. Aterosklerozun potansiyel sonuçlarından biri, kan damarlarının tıkanması veya yırtılması nedeniyle dolaşımın kesintiye uğramasını takiben ölmekte olan doku alanları ve yara oluşumu gibi enfarktların ortaya çıkmasıdır. Zamanla çok sayıda küçük enfarktüsün ortaya çıkması, beyin dokusunun ilerleyici yıkımına yol açar, bu da “multiinfarkt yaşlılık bunaması” olarak adlandırılan ve Alzheimer demansı ile tezat oluşturan bir vasküler demanstan sorumlu olabilir. Beyindeki iskemik hasar, beynin bir bölgesini besleyen bir arterin tıkanmasına bağlı fokal iskemiden kalp durması ve resüsitasyon sırasında ortaya çıkan ve tüm beyne geçici bir kan kaybını yansıtan genel iskemiye kadar çeşitli süreçlerden kaynaklanabilir (Thoenen, 2000: 200). Hipoksi ve hipoglisemi genellikle iskemik hasara eşlik eder. Nöronlar, glial hücrelerden iskemi, hipoksi ve hipoglisemiye karşı daha hassastır. Bu üç koşul, glutamat reseptörlerini aktive eder ve eksitotoksisiteye, yani glutamat gibi uyarıcı amino asitlerin seviyelerinde anormal bir artışa ve bunun sonucunda nöronal hücre ölümüne neden olur. Aynı koşullar kan beyin bariyerine ​​de zarar verebilir. Bu bariyer, serebral kılcal damarların endotelyumundaki belirli değişim mekanizmalarına dayanan işlevsel bir kavramdır (Thoenen, 2000: 200).

**********************************************************************************************************************************

Sizin veya sevdiğiniz bir yakınınızın gerontolojik danışmanlığa ihtiyacı olduğunu düşünüyorsanız destek almak adına bize başvurabilirsiniz.  Ücretsiz deneme seansı ve ayrıntılı bilgi için bize yazının altındaki formu doldurarak veya Whatsapp tuşumuzu kullanarak ulaşabilirsiniz.

***********************************************************************************************************************************

Bir yanıt yazın