Dünya genelinde artan müdahale imkanları ve azalan doğum oranları ömür uzunluğu ve yaşlı oranlarında artışa sebep olmaktadır. Bu durum, geriatrik yaş grubuna dair ihtiyaç ve risklerin yönetimindeki çok daha önemli hale getirmektedir. Geriatrik yaş popüslayonunda dünya genelinde en sık rastlanan sorunlardan biri olan Alzheimer-Demans’ın farklı disiplinleri ve günlük yaşam pratiklerini ilgilendiren yansımaları mevcuttur. Bu alanlardan birisi hukuki işlemler; medeni ve ceza kanunu esaslarının demanslı hastaya adli yaklaşımıdır.
Kişinin hukuki olarak devredilemez, sorgulanamaz ve insan onuruna yaraşır bir yaşamı güvence altına alan hakları hastalık tanısıyla birlikte değişime uğramaz, ancak muhakeme ve ayırt etme gücünde irade dışında yaşanan değişimler fiil ehliyetinde kimi düzenlemeleri gerektirir. Bu anlamda kısıtlama kararı alınan kişilerin mevcudiyetini temsil etmek ve kişi lehine kararları almak adına resmi bir temsilci atanma yoluna gidilebilir. Bu kişiler kişinin özellikle finansal kaynakları ve varlık yönetimi adına tasavvurda bulunurken kişinin temel insan haklarına müdahalede bulunamaz. Bu anlamda kişinin tanı almasından kognitif gerilemesinin karar verme yeteneğini etkilediği evreye kadar uzanan sürecin iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Çünkü aksi takdirde fiil ehliyeti olması gereken bir kişinin haklarına tecavüz veya ehliyeti olmayan kişinin halen kısıtlanmamış olmasından kaynaklı bir istismar durumu söz konusu olabilir. Ceza Kanunu’nda ise hastalık tanısı alan kişinin mağdur olduğu durumlarda uluslararası antlaşmalarla güvence altına alınan haklar gereği şikayet şartı aranmadan (re’sen) veya temsilcinin şikayeti ile dava açılabilir. Tanı alan kişinin faillik şüphesi ile değerlendirildiği durumlarda ise uzman hekimlerce ayırt etme ve ifa ettiği fiilin sonuçlarını kavrayabilme yetisi değerlendirilerek uygun cezai işlemler veya muhafaza işlemlerine karar verilebilir.
Türk Medeni Kanunu, insanları ana rahmine düşmekten ölümüne kadar kişi olarak tanımlar ve her kişi medeni hak ehliyetine sahiptir; insan olmasından dolayı temel ve devredilemez insan haklarından faydalanır. Tam ve sağ doğum ile kazanılan kişilik sadece ölüm ve gaiplik durumu ile son bulur (Eşsiz, 2012: 28.). Türk Medeni Kanunu kişilerin eşitlikçi bir şekilde devredilemeyecek şekilde hak ehliyetine sahip olduğunu vurgular. Hak ehliyetine atıfta bulunarak tanımlanan bir diğer ehliyet taraf olma ehliyetidir ve bu ehliyet kişilerin herhangi bir davada davalı veya davacı olabilme hakkını vurgular, diğer bir deyişle kişinin hukuki koruma talep edebilme ehliyetidir. Hukuk sistemimizde yaş, cinsiyet, akıl, şeref ve haysiyet, kanbağı, yabancılık ve dernek kurabilme ve derneğe üye olabilme hak ehliyetini sınırlandığı kimi haller olarak belirtilmektedir (Eşsiz, 2012: 34, 38).
Birleşmiş Milletlerce 206 yılında imzaya açılan 2007 yılında aralarında Türkiye’nin de olduğu 80 ülke tarafından imzalanan ve 2008 yılında Resmi Gazete’de yayınlanan Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme uyarınca düşünsel, emosyonel ve fiziksel açıdan yaşama aktif katılımda engel arz eden Demans tablosunu deneyimleyen hastalar da kişi olarak kabul edilir ve hak ehliyetine sahiptir. Sözleşmeyi imzalayan taraf devletler, engellilerin bulundukları her yerde kişi olarak tanınma hakkına sahip olduklarını yeniden onaylar ve engelli bireylerin hak ehliyetlerini kullanırken gereksinim duyabilecekleri desteği alabilmeleri için uygun tedbirleri alır” maddeleri ile “hak ehliyetinin kullanımına ilişkin tüm tedbirlerin uluslararası insan hakları hukukuna uygun olarak istismarı önleyici uygun ve etkin bir şekilde güvenceler sağlamasını temin eder.” (Birleşmiş Milletler, 2006). Bu anlamda koruyucu ve destekleyici hizmetlerin sağlanması ve demans özelinde değerlendirilen engelli bireyin insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürebilmesi hukuki bir ödevdir.
Sözkonusu maddenin devamında “güvenceler hak ehliyetinin kullanımına ilişkin tedbirlerin kişinin haklarına, iradesine ve tercihlerine saygılı olmasını, çıkar çatışmasından bağımsız olmasını, kişinin iradesine haksız bir müdahalede bulunmamasını, kişinin içinde bulunduğu koşullar ile orantılı olmasını ve bu koşulları gözetmesini, mümkün olan en kısa süre içinde uygulanmasını, yetkili, bağımsız ve tarafsız bir merci veya yargı organı tarafından sürekli olarak gözden geçirilmesini sağlamalıdır. Bu güvenceler söz konusu tedbirlerin kişinin hak ve çıkarlarını etkilediği derecede ölçülü olmalıdır” ifadesi yer almaktadır (Birleşmiş Milletler, 2006).
Buna karşın fiil ehliyeti, kişinin doğumla kazandığı bir hak olmayıp, ifa ettiği fiillerin sonucunda kazanç ve borç edinebilme yeterliliğidir. Diğer bir deyişle herkes hak ehliyetine sahiptir ancak sadece belirli şartları taşıyanlar fiil ehliyetine sahiptir. Kişilerin hak ehliyeti bakımından istisnalara yer bırakmaksızın eşit, fiil ehliyeti açısından da belirli kriterlere göre değerlendirilmesinin temel amacı, dezavantajlı kişilerin korunmasını sağlamaktır. Bu açıdan bir başka ehliyet türü olan tasarruf ehliyeti olan kişilerin fiillerinin sonucunu değerlendirebileceği ve hukuka uygun davranabileceği kabul edilir. Fiil ehliyeti olan kişinin tasarruf ehliyeti var demektir; kişi tasarruf yeterliliğine bağlı olarak fiil ehliyetine sahiptir ancak bu noktada tasarruf ehliyeti ve tasarruf yetkisi kavramları birbirinden ayrılmaktadır; tasarruf ehliyeti olmayan kişilerin tasarruf yetkisi adına farklı düzenlemelere gidilebilmektedir (Eşsiz, 2012: 46). Bu anlamda tasarruf ve fiil ehliyeti bulunmayan (demans hastası) kişilere hukuki tasarruf yetkisine sahip temsilciler atanır.
Türk Medeni Kanunu’nun 10. Maddesi ayırt etme gücüne sahip olan ve ergin her bireyin hukuka aykırı fiillerden sorumlu tutulabilme ehliyetine atıfta bulunur. Bu anlamda ergin olma (kanuni yaşı aşmak, evlenme ile kazanılan erginlik ve hakim kararı ile kazanılan erginlik), ayırt etme gücüne sahip olmak (tasarruf ehliyeti ve fiil ehliyetine sahip olmak) ve kısıtlı olmamak (kısıtlılık şartları Türk Medeni Kanunu 404-408. Maddelerinde belirtilmiştir) bu ehliyetin üç esas şartıdır. Kısıtlılık halleri ise;
1) Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı (TMK.m. 405),
2) Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim (TMK.m. 406),
3) Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olma durumu (TMK.m. 407), 4) İlgilinin geçerli nedenlere dayanan talebi (TMK.m. 408), (yaşlılığı, engelliliği, ağır hastalığı veya deneyimsizliği sebebiyle işlerini idare edemeyen bireyin kısıtlanması hususundaki düzenleme) olarak özetlenebilir (Kontacı, b.t.: 1; Helvacı, b.t.).
Ayırt etme gücünün iki ana kavramı olan irade ve bilinç hususları, Demans tablosu ile birlikte meşrutiyetini yitirebilir, demans hastaları genellikle geriatrik yaş populasyonuna dahil olsalar da adli ve hukuki açıdan ayırt etme güçlerinin dikkatle değerlendirilmesi gerekir. Medeni Kanun açısından ayırt etme gücü nisbi ve sürekli olması mümkün olmayan bir kavram olarak değerlendirildiği için akut ve kalıcı olmayan demans tablosuna sahip bireylerin ve Alzheimer Demans tablosu gibi süreğen tablolara sahip olan bireylerin ilk ve orta evreye değin ayırt etme gücüne sahip olabilecekleri düşünülebilir. Bu anlamda sonuç bilirkişilerin görüşleriyle birlikte hakimin takdirine bağlıdır. Medeni Kanun’a tabi olan fiilerden evlilik kararı sağlık raporuna bağlandığı için bu bireyler yasal olarak evlenemez. Bu anlamda kişinin oy kullanmak ve diğer tasavvurlar hususunda Adli Tıp Kurumu’ndan alacağı rapor ayırt etme gücü adına varılacak olan kararı belirlemektedir (Eşsiz, 2012: 63).
Demans hastalarının çoğunluğunun yaşlı oldukları düşünüldüğünde velayet altına alınmaları çoğunlukla söz konusu olamamaktadır, buna karşın sınırlı ehliyeti olan kısıtlı kişiler kategorisi dahilinde hastaların çoğuna yasal danışman atanabilmektedir. Yasal danışmanlar maddi kaynaklar üzerinde tasarruf, kişi adına dava açma ve/veya taraf olma, yapı işlemleri, taahhüt ve bağışlama işlemleri adına yetki sahibidir (Türk Medeni Kanunu, 429. Madde). Kişinin yasal danışmanlık ve vasilik gibi genel karar verme yetkisine ihtiyaç duymadığı veya bunu tercih etmediği durumlarda kişi adına sadece görevlendirildiği hususlarda tasavvurda bulunabilen kişilere ise kayyım adı verilir ve kayyımlar temsil, yönetim ve isteğe bağlı kategorilerinde atanabilir (Eşsiz, 2012: 110).
Hastalığın herkes için farklı ilerlediği ve belirtilerin dikkatle izlenmesi gerektiği düşünüldüğünde yasal danışman atanması hayati bir önem arz etmektedir; yasal danışmanın ayırt etme gücünün bulunduğu erken dönemde atanması bir insan hakları ihlali olabilmekle birlikte; vasinin atanması gereken ileri düzey kısıtlama ihtiyacının öngörülemediği durumlarda kişi zarar görebilmektedir. Çünkü yasal danışman vasinin sahip olduğu tıbbi müdahale ve tedaviye yön verme haklarına sahip değildir. Sınırlı ehliyeti olan kişiler hukuki işlemlerin çoğunu temsil ettikleri kişiden rıza olarak yapmak durumundadır, aksi takdirde tasarruflar hukuki bir sonuç doğurmaz. Tam tersi bir şekilde yasal danışmanın bilgisi dahilinde yapılan işlemler askıda hükümsüz olarak bekler, uzlaşı sağlanamadığı takdirde mahkemenin kararı esas alınır. Ancak tam ehliyetsizlik halinde kişi adına tüm tercih ve seçimleri vasi yapar.
***********************************************************************************************************************************
Sizin veya sevdiğiniz bir yakınınızın gerontolojik danışmanlık veya hukuk danışmanlığına ihtiyacı olduğunu düşünüyorsanız destek almak adına bize başvurabilirsiniz. Ücretsiz deneme seansı ve ayrıntılı bilgi için bize yazının altındaki formu doldurarak veya Whatsapp tuşumuzu kullanarak ulaşabilirsiniz.
***********************************************************************************************************************************